Anka Kuşu'nun gözyaşları




Bir zamanlar, çok uzak diyarlarda Edwon isminde bir krallık varmış. Bu ülkenin kralı, uzun süreden beri, senmon adındaki bir hastalıktan dolayı yatıyormuş. Karısı, Kraliçe Hangonya (Bayan Leagon), büyük kızı İsabel (Elisa) ve tek oğlu Enimel (Neil) nedense bu duruma pek üzülürmüş gibi görünmezlermiş. Ailede bir tek Prenses Kamelya (Candy), yani kralın en küçük çocuğu, üzülürmüş. Her sabah erkenden babasının yanına gider, mutlu tavırlarıyla babasını da mutlu etmeye çalışırmış. Babası, kızının bu düşüncesini bildiği için de, kendisini çok kötü hissetse de, Kamelya'yı her görüşünde yüzünde güller açarmış.

Günlerden bir gün, Kral Silvandor ağır bir kriz geçirmiş. o andan sonra artık konuşamaz, duyamaz ve hattâ kıpırdayamaz hâle gelmiş. Kamelya'nın gülüşü artık hiçbir işe yaramıyormuş. Prenses, babasının her geçen gün dünyadan kopmasını görmeye dayanamıyormuş. Sonunda Kraliçe'ye yalvarmış: "Ne olur, bir şeyler yapmamız gerekiyor Kraliçe'm! Kralımız gün geçtikçe kötüleşiyor." Kraliçe Hangonya'nın cevabı çok sert olmuş: "Elimden birşey gelmiyor, Prenses Kamelya. En iyi hekimlere gösterdik, birşey yapamadılar. Kralımızın durumu umutsuz, onun için artık onu unutmanızı ve kendi köşesinde dünyaya gözlerini yummasını beklemenizi öneririm".

Bu yanıt Prenses'i tamamiyle yıkmış. Böyle bir gaddarlığı düşünemezmiş. Sonunda kararını vermiş; hizmetkârlardan birkaç günlük yiyecek hazırlamalarını ve kraliyetin en güçlü atını giydirmelerini istemiş. Yola çıkmadan son bir defa babasının yanına gitmiş. Kral her zamanki gibi yatağında hareketsiz yatıyormuş. Prenses, Kral'ın baş ucuna bir adet kamelya çiçeği koymuş.

"Bu çiçek solana kadar beni bekleyin Kral'ım.
Size ilaç bulacağım.
Ama eğer ben gelene kadar çiçek solarsa,
Dilerim ki daha fazla acı çekmeyin
Ve başka diyarlara ebediyen gidin"


diyerek babasının üstüne pırlanta gibi ışıl ışıl kum taneleri serpmiş. Bunlar aslında büyülü peri tozlarıymış: her bir tanesi bir günü simgelermiş. Günler geçtikçe, teker teker taneler yok olurmuş. Maalesef peri tozlarının iyileştirici özelliği yokmuş. Sadece zamanı yavaşlatabilir, veya birinin ölümünü az bir süre için geciktirebilirmiş. İşte bu yüzden Kamelya bunları babasının üstüne serpmiş. Az sonra da yola çıkmış.

Nereye gittiğini bilmeden iki gün dolaşmış. Aradığı kişi, ormanın derinliklerinde yaşayan yaşlı bir cadı kadınmış. Ancak nerede yaşadığını bilmediği için ormanın içinde gece gündüz dolanıyormuş.

Tam umutsuzluğa kapıldığı sırada, bir gece bir mağara görmüş. İçinde ateş yanıyormuş. Prenses bunu görünce hemen içeri girmiş. İçeride, yanan ateşin üzerine asılmış kocaman bir kazan, önünde de yaşlı bir kadın görmüş. Kadının ayak ucunda yatan bir de rakun varmış. Prenses hemen derdini açmış: "Siz büyücü kadınsınız, değil mi? Sizin herkese yardım edebileceğinizi duydum. Lütfen babama yardım edin! Kralımız Silvandor'dur kendileri ve ölüm döşeğinde. Lütfen ona yardım edin!"

Yaşlı kadın hiç bir şey olmamış gibi ateşe bakmaya devam etmiş. Bunu gören Kamelya'ysa çok sinirlenmiş ve: "Size ne dediği..." diye tam kızacakken kadın onun sözünü kesmiş:"Bu şekilde evime girmeniz büyük saygısızlık, genç bayan. Prenses olabilirsiniz ama yaşlı bir kadının özel yaşamına saygı göstermelisiniz."

Bu konuşma Prenses'i çok şaşırtmış. Tam yanıt verecekken yaşlı kadın sözlerine devam etmiş"Evet, aradığınız kişi benim. İsmim Melinda (Bayan Elroy) ve büyücüyüm. Ancak ne yazık ki babanıza yardım edemem."

"Ama", diye sözünü kesmiş Kamelya, "sizin en güçlü büyücü olduğunuzu duydum. Babama yardım edebilirsiniz. Bir iksir hazırlayabilirsiniz, öyle değl mi?"

Bu sırada yaşlı Melinda çok tiz, kulakları tırmalayan bir kahkaha atmış. "En güçlü büyücü ha! Ben mi? Olabilir. Ancak sizin babanızın durumu farklı. İksir hazırlayabilirim, ama bunun bir faydası olmaz. Eğer Kral'a yardım etmek istiyorsanız Monteros Dağı'nda yaşayan deve gitmelisiniz. Adı Senterez'dir. Devin kulübesinde bir adet Anka Kuşu tüyü gizlidir. Benim hazırlayacağım iksir ancak onun sayesinde işe yarar. Tüyü aldıktan sonra doğruca Kral'ın yanına gidin. Tüyü iksire batırarak Kral'ın sağ koluna Huntara Nectra Sinpus yazın. Ertesi sabaha iyileşebilir. Tabii bu da Anka Kuşu'na bağlı. Size bir soru soracaktır. Eğer cevabı doğru kabul ederse Kral tamamen iyileşecektir.

"Peki ben bu devi nasıl bulacağım?" diye sormuş Kamelya.

"Size rehberlik etmesi için yanınıza Krinto'yu (Klin) vereceğim", demiş yaşlı kadın ve aynı anda da yerde yatan rakun Prenses'in kucağına atlamış. Birlikte vakit kaybetmeden Monteros Dağı'nın yolunu tutmuşlar.

İki gün boyunca ormanın derinliklerinde ilerlemişler. Üçüncü günün sabahı artık ormandan tamamen çıkıp, bir dağın önüne varmışlar. Dağ çok dikmiş, o yüzden Kamelya nasıl tırmanacağını bilememiş. Umutsuzluğa kapılmış. "Ben bu dağa nasıl çıkacağım? Çıksam bile babamı kurtaracak zamanım kalmayacak. Oh, babacığım, sana verdiğim sözü tutamayacağım galiba", diye ağlamaya başlamış. Bunu gören rakun çok üzülmüş ve konuşmaya başlamış: "Üzülme Prenses, sana yardım edeceğim. Melinda beni boşuna seninle yollamadı. Ben istediğim şekle dönüşebilirim. Seni hemen yukarı çıkaracağım, ağlama" diye onu teselli etmiş Krinto, ve "Perta sista" diyerek kocaman bir kuşa dönüşmüş. Kanatları o kadar büyükmüş ki, dengesini kaybetmeden Prenses Kamelya'yı dağın tepesine hiç zorlanmadan ulaştırmış. Prenses, Krinto'ya çok minnettar kalmış. Ona teşekkür etmek için çantasında bulunan tatlı vişne şekerlerinden vermiş. Böylece, ikisi de, Krinto'nun tekrar eski hâline dönmesinden sonra, fare deliğinden devin evine girmişler.

Onlar eve girdiklerinde, dev derin bir uykudaymış. Prenses tüyün nerede gizli olduğunu bulmak için harekete geçmiş. Dip köşe, evin her tarafını aramışlar, ancak hiçbir iz bulamamışlar. Sonunda, küçük rakun yatak odasındaki sandığın içine bakmayı önermiş. Birlikte sandığın anahtar deliğinden içeri girmişler. Bu sandık aslında devin paralarını koyduğu kutuymuş. İçinde kocaman bir Anka Kuşu tüyü bulmuşlar. Bu, cadı kadının söz ettiği tüymüş. Prenses kutudan dışarı çıkıp anahtarını aramaya koyulmuş. Anahtar devin başucundaki masanın üzerindeymiş. Kamelya, Krinto'dan yılana dönüşmesini ve sessizce anahtarı getirmesini istemiş. Krinto bu işi başarıyla yerine getirmiş. Prenses tekrar ona ödül olarak şekerlerden vermiş. Krinto teşekkür ederek kuyruğuyla anahtarı deliğine sokmuş ve çevirmiş. Kutu ses yaparak açılmış. Bu sesi duyan dev uyanmış ve bağırmış: "Kimdir o? Evime kim izinsiz girdi? Paralarıma dokunamazsın, pis hırsız! Şimdi sana gösteririm." Dev ayağa kalkmış. Prenses hemen tüyü alıp Krinto'nun sırtına binmiş. Krinto hemen büyük bir kartala dönüşmüş ve uçmaya başlamış. Amacı pencereden kaçmakmış. Ancak kanatları çok uzun olduğu için pencereye çarpmış, ve kendisi evin içine, Prenses ise bahçeye düşmüş. Dev, Krinto'yu yakalayıp bağlamış. "Seni de mi Büyücü yolladı yoksa? Bana yaptıkları yetmedi mi?" demiş dev Senterez (Terry).

Prenses kendine geldiğinde tekrar fare deliğinden içeri girmiş. Senterez'i ocağın başında su kaynatırken görmüş. Devin yanında da Krinto, bağlı halde yerde yatıyormuş. Kamelya, Senterez'in vahşi planını anlayınca hemen Krinto'nun yanına koşmuş. Sessizce devin arkasından geçmiş, ve Krinto'nun yanına varmış. İplerini çözmeye çalışmış, ancak bu bir işe yaramamış.

Senterez'in durduğu yerin hemen sağında, mermerin üstünde bir bıçak görmüş, Kamelya. Bu sırada dev şarkı söylüyormuş. Prenses, mermere ulaşmak için, devin bacağına tırmanmaya karar vermiş. Oradan bıçağı alıp Krinto'nun iplerini çözecekmiş. Devin bacağı kaşınmaya başlamış. Senterez bu sırada şarkı söylemeyi bırakmış. Bacağına bakmak için gözlerini tencereden ayırdığında, Prenses Kamelya'yı görmüş. "Sen de kimsin?", diye sormuş Senterez. Prenses bağırarak, ve, ondan korkmadığını belli etmek için, sert bir sesle: "Ben Prenses Kamelya'yım. Arkadaşım Krinto'yu bağlamamalıydın, kötü dev!" Prenses'in son sözleri Senterez'in çok sinirlenmesine sebep olmuş. "Sen de diğerleri gibi beni kötü biliyorsun. Öyle olsun, eğer kötülük istiyorsan, sana istediğini vereceğim, Prenses Kamelya", diye gürlemiş Senterez. Prenses hemen bıçağın sapını devin olduğu tarafa yönlendirmiş ve olağınca gücüyle ona doğru itmiş. Bıçak böylece mermerden aşağı kaymış ve devin bacağına saplanmış.

"Aghh!" diye çığlık atmış Senterez. Hemen bıçağı çıkarıp yere atmış. Prenses hızla aşağı inmiş. Yerde duran bıçağı Krinto'nun yanına kadar götürmüş, ve onunla ipleri kesmiş.

"Krinto, hadi kalk. Kaçmamız lâzım. Tüy sende mi?" diye sormuş Kamelya.

"Evet" diye cevap vermiş Krinto. Prenses, hâlâ kartal bürünümündeki Krinto'nun sırtına atlamış. Tam yola çıkacakları sırada dev yalvarmaya başlamış:

"Lütfen, Prenses Kamelya, beni böyle bırakmayın. Ben aslında kötü bir dev değilim. Kral Grandchester'ın oğluyum. Ancak kötü bir cadı beni bu hâle çevirdi. Lütfen, bana eski hâlime dönebilmem için yardım edin!"

Prenses devin yüzündeki acıyı görünce dayanamamış. Ona yardım etmeyi kabul etmiş. Dev hemen yarasını sarmış, Kamelya'yla Krinto'da ona yardım etmişler.

"Bir büyücü, bana eski hâlime dönebilmem için Anka Kuşu tüyüne ihtiyacım olduğunu söylemişti. Büyük zorluklarla onu buldum. Ancak hâlâ bir devim. Hiçbir işe yaramadı.", demiş üzgün Senterez.

"Üzülmeyin", demiş Prenses. "Sizi beni buraya gönderen cadıya götürürüm. O en güçlü cadıdır. Size yardım edebileceğini düşünüyorum. Ancak, öncelikle bu tüyü babama götürmem lâzım. Ölüm döşeğinde. Eğer gecikirsem onu tamamen kaybederim."

"Eğer bana yardım edeceksiniz, ben de size etmek isterim. Hem ben çok büyük olduğum için bir yere ulaşmam çok kolay ve çabuk oluyor. Sizi babanıza götürürüm. Onu iyileştirdiğinizde beni o cadı kadına götürürsünüz. Olur mu?" diye sormuş dev. Prenses de onun sorusuna olumlu yanıt vermiş.

Senterez, Prenses Kamelya'yı, ve artık eski hâline dönen rakun Krinto'yu omzuna oturtmuş. Birlikte Edwon krallığının yolunu tutmuşlar. Prenses krallıktan ayrılalı tam yedi gün olmuş. Kral'ın üstünde sadece bir tane kum kalmış. Sabahın ilk ışıklarında köy halkı deprem oluyor zannetmiş. Büyük bir gürültüyle beraber yer sallanıyormuş. Sonunda bir devin onlara doğru geldiğini görmüşler. Hepsi çok korkmuş ve kaçmaya başlamışlar. Ancak Prenses'in sesini duyunca rahat etmişler:

"Korkmayın" demiş Prenses Kamelya, "Dev Senterez bizim dostumuz. Kralımıza yardım için geldi". Tüm bunları duyan Kraliçe Hangonya, Prenses İsabel ve Prens Enimel sarayın balkonuna çıkmışlar. Kraliçe Hangonya, sinirli bir şekilde, Prenses Kamelya'ya yanıt vermiş: "Kamelya, öyle sanıyorum ki haddiniz olmayan işlere burnunuzu sokuyorsunuz! Derhal bu devi krallığımdan çıkartınız!"

"Burası sizin değil, sevgili babam Silvandor'un krallığıdır", diye çıkışmış Kamelya. "Lütfen yolumuzdan çekilin, Kralımıza yardım edeceğiz." Hangonya, Kamelya'nın bu çıkışması karşısında şaşırıp kalmış. Hemen nöbetçilere onları durdurmalarını emretmiş. Ancak Senterez onların üstünden kolaylıkla geçip, kimsenin canını yakmadan saraya girmiş. Prenses'i ve Krinto'yu omzundan indirmiş. Kamelya hemen babasının odasına koşmuş:

"Söz verdiğim gibi geldim babacığım, hem de tam vaktinde. Sizi iyileştireceğim, göreceksiniz." Ancak bu sırada nöbetçiler odaya girmişler ve Prenses ve Krinto'yu yakalamışlar. Senterez ise dışarıda yaralanmış vaziyetteymiş. Hangonya, Prenses ile Krinto'yu hapse attırmış. Senterez'i ise bağlatmış ve kaçmasın diye etrafına ateş yaktırmış. Kamelya babasına yardım edemediği için çok üzgünmüş. Ağlamaya başlamış. Nöbetçi onun ağladığını görmüş. Prenses'in durumuna çok üzülüyormuş ama Kraliçe'nin emirlerine de karşı gelmek istemiyormuş. Sonunda:

"Lütfen Prenses, ağlamayın", demiş. "Elimde olsa sizi hemen serbest bırakırım ama Kraliçe beni hemen öldürür. Babanız için çok üzgünüm. Çok iyi bir kraldı. Ancak kimse onu iyileştiremedi. Yani yapılabilecek bir şey yok."

"Hayır var", demiş hıçkırarak Kamelya. "Anka Kuşu onun son umudu. Ama ben buradayken ona yardım edemem ki! Lütfen, buradan çıkmama yardım et. Sana her istediğini veririm."

"Öyleyse bana kurdelanızı verin, Prenses", demiş nöbetçi. "Benim için çok değerli bir armağan olur."

"Kurdelam mı?", diye şaşrmış Kamelya. "Peki, ama bana önce isminizi söyleyin. En azından kime verdiğimi bileyim."

"İsmim Tony (Anthony), Prenses Kamelya."

"Bu cesur yürekliliğinizi asla unutmayacağım Tony."

Tony, Prenses'i ve Krinto'yu serbest bırakmış. Gece olduğu için, mumlarla, Prenses ve Krinto, Kral'ın odasına gitmişler. Kamelya:

"Gün doğmak üzere. Acele etmeliyiz", demiş.

Hemen Kral'ın sağ kolunu sıyırmış. Tüyü almış, iksire batırmış ve babasının kolunun üzerine "Huntara Nectra Sinpus" yazmış.

"Şimdi bir tek Anka Kuşu'nun sorusuna cevap vermek kaldı", demiş Kamelya.

Sabaha kadar kuşun gelmesini beklemiş. Sabahın ilk ışıklarında bir kuş sesi duymuş. Az sonra pencereden içeri kocaman, kızıl renkli tüyleri ağır basan, rengarenk bir kuş girmiş.

"Sonunda geldin işte!" diye sevinç çığlıkları atmış Prenses. "Lütfen, çok geç olmadan babamı iyileştir."

"Önce sorunun cevabını almam gerek, genç kız. Dikkatle düşün ve cevap ver: Huntara Nectra Sinpus ne demek olabilir?"

"Huntara Nectra Sinpus... hmmm...düşünmeliyim... Huntara sevgi demek olsa... Buldum: `Sevgiyle dertler kaybolur gider'."

"Emin misin?" diye sormuş Anka Kuşu.

"Elbette eminim. Çünkü sen ancak güzellikleri, yani sevgiyi korursun. Ve ayrıca ben babamı ancak sevgiyle koruyabileceğime inandım, böylece seni çağırdım."

"Pekâlâ, genç Prenses. Cevabını kabul ediyorum ve babanı iyileştireceğim", demiş Anka Kuşu, ve Kral'ın üstüne konmuş. Ağlamaya başlamış. Şifa veren gözyaşları birer birer Silvandor'un üstüne damladıkça, Kral'ın rengi yerine gelmiş. Anka Kuşu işini tamamladıktan sonra pencereye doğru yönelmiş. Çıkmadan önce Prenses'e şöyle demiş:

"Babanız zehirlenmiş. Dikkat edin de yakınlarınızda kötülük dolaşmasın". Ve uçup gitmiş.

Prenses, Anka Kuşu'nun ne demek istediğini anlamış. Kraliçe Hangonya hainlikler yaparak krallığı ele geçirmeye çalışıyormuş. İşte bu yüzden Kral'ı zehirlemiş.

Kral kendine geldiğinde Kamelya çok mutlu olmuş. Prenses, babasına tüm olanları anlattığında, Kral, Hangonya'nın ve diğer iki çocuğunun tutuklanmasını emretmiş. Ancak sarayda bir iç çatışma meydana gelmiş. Kral'ın sadık adamları Kraliçe'ninkilerle savaşmış. Etraf kan gölüne dönmüş. Bu savaşta nöbetçi Tony'de ölmüş. Prenses çok üzülmüş. Neyse ki kazanan taraf yine Kral olmuş. Hangonya da tamamen kaybettiğini anladığında diğer iki çocuğunu da alıp kaçmış.

Kral ile Prenses artık rahat bir nefes alabilmişler. Ancak Prenses'in aklına Senterez ve Krinto gelmiş. Krinto'yu Kral'ın yatak odasında bulmuş, ancak Senterez'in ateş çemberiyle sarılı olduğunu görünce ne yapacağını bilememiş. Kral hemen ateşin söndürülmesini emretmiş. Senterez'e yiyecek içecek verdirmiş. Sonunda Senterez, Prenses ve Krinto, cadı kadının evinin yolunu tutmuşlar. Oraya vardıklarında, cadı onları selâmlayarak karşılamış, ve Prenses'i tebrik etmiş. Prenses ona Senterez'in durumunu anlatmış. Cadı kadın da deve yapılan büyüyü bozmuş. Dev eski haline dönmüş. Prenses, Prens Grandchester'ı görünce ondan çok hoşlanmış. Prens ona evlenme teklif etmiş. Edwon krallığına döndüklerinde düğünleri yapılmış.

Üç yıl sonra, Kral Silvandor hayata gözlerini yummuş. Artık Prens Senterez başa geçmiş. Ve Kamelya'yla birlikte dört çocuk sahibi olmuşlar: iki kız; Prenses Patunya (Patricia) ve Prenses Anyelna (Annie), iki de oğlan; Prens Arcando (Archie) ve Prens Alistor (Alistair).


Yazarın sözü: Bu hikâye biraz Harry Potter'ı (Anka Kuşu), biraz da Nils Holgersson, yani Uçan Kazlar'ı (devin Krinto'yu bağlayıp pişirmek istemesi) hatırlatabilir. Ancak elimden geldiği kadar değişik, ve diğer masallardan bağımsız hâle getirdim. Umarım beğenmişsinizdir. Eleştirileriniz varsa çekinmeden yazın.

SocialTwist Tell-a-Friend