Seninle birkaç saat


Candy yavaş adımlarla Chicago'nun karanlık sokaklarında ilerliyordu. Biraz önce otelde Susanna'yla konuşmuştu. Susanna ona Terry'yi göremeyeceğini çünkü oyundan sonra yorulduğunu ve onu uyandırmamaları gerektiğini söylemişti. Bugün ne kadar da şansızdı! Terry'yi bunca zaman sonra görmek istiyordu ama önce hastanede nöbet sırası ondaydı ve kimse onun yerine bakmayı istememişti. Buna rağmen tiyatroya gitmişti ama davetiyesi olmadığı için onu içeri almak istememişlerdi. Yine de gizlice Terry'yi görmüştü ama oyundan sonra Terry'nin etrafını saran hayranları yüzünden onunla konuşamamıştı. Ve son olarak onun otelini bulmuştu ama Susanna onu rahatsız etmemesini söylemişti. Büyük bir fırsatı kaçırıyordu. Üzgündü ve saatlerce sokaklarda yürüdü. Sonunda hastaneye dönmeye karar verdi.

***



Terry dışarıda hastanenin karşısındaki merdivenlerin üzerinde oturuyordu. Gece çok geç bir saatti ama O hâlâ Candy'yi bekliyordu. Stear ona Candy'nin hastanede kaldığını ve hemşire olmak istediğini söylemişti. Candy'nin kararı Terry'yi hiç şaşırtmamıştı. Candy her zaman birilerine yardım etmek istiyordu. Acaba hemşire üniformasının içinde nasıl görünüyordu? Terry onu onun içinde hayal etmeye çalıştı. Birkaç saat önce Candy'nin nerede olduğunu sorduğu hemşirelerin aksine, O beyaz elbisesinin içinde bir melek gibi görünüyor olmalıydı. Artık Candy'nin Amerika'da olduğunu bildiği için mutluydu. Artık onları okyanuslar ayırmıyordu! Terry Candy için okulu terk etmişti, onun kovulmasını istememişti, ama öyle görünüyordu ki fedakârlığı fazla bir işe yaramamıştı, Candy de onun ardından okulu terk etmişti.

"Neden?" diye düşündü Terry. "Belki de Candy de kendi yolunu bulmak istedi".

Neredeyse sabahın beşiydi. Terry tiyatro arkadaşlarıyla kahvaltı için otele gitmeliydi. Biraz hayal kırıklığına uğramıştı. Neden Candy bu saate kadar gelmemişti? Ama yine de mutluydu, en azından nerede çalıştığını biliyordu. Ona en kısa zamanda bir mektup yazacaktı ve onu oyunlarına davet edecekti. Henüz umudunu kaybetmemişti ve Candy'ye orada olduğunu ve eğer isterse saat 12'de treni kalkmadan önce kendisini görmeye gelebileceğini söyleyen kısa bir mesaj yazdı. Mesajını hastanenin bahçevanına verdi ve ondan onu Candy'ye vermeyi unutmamasını rica etti. Sonra yavaş yavaş oradan ayrıldı.

Bu sırada Candy hastaneye geliyordu. Ayakkabılarından birini kaybetmişti ve şimdi onlarsız yürüyordu. Ayakları acıyordu. Sonunda yere düştü.

"Ah! Of, bugün gerçekten de kötü bir şansım var!"

Terry onu gördü ama tiyatroya gitmek için giydiği kıyafeti ve yaptırdığı saç modeli yüzünden onu tanımadı.

"İyi misiniz, küçük hanım?" diye sordu ona yaklaşarak.

"Bu ses..."

Candy başını kaldırdı. Terry hemen önündeydi!

"Terry!" diye bağırdı ve hemen ayağa kalktı.

"Candy!" dedi Terry şaşkınlıkla.

Sanki zaman durmuştu. Bunca zamandır birbirlerini görmek istiyorlardı ve şimdi karşı karşıyaydılar ve ne diyeceklerini bilmiyorlardı.

"Burada ne yapıyorsun?" diye sordu Candy alçak bir sesle."Sen otelde değil miydin?"

"Ben mi?" diye sordu Terry şaşkınlıkla. "Hayır, Candy, ben saatlerdir burada seni bekliyordum."

"Burada beni bekliyordun" diye tekrarladı Candy. "Ama... arkadaşın... Susanna Marlowe... bana senin uyuduğunu ve uyandırmamamızı söyledi."

"Ne? Sana neden böyle söyledi bilmiyorum ama bu doğru değil... Demek otelimde beni arıyordun..."

"Evet... Seni görmek istiyordum...", Candy'nin gözlerinde yaşlar belirmişti. "Ben... seni o kadar çok özledim ki..." diyerek Terry'nin boynuna sarıldı.

"Neden beni okulda bıraktın? Neden beni de seninle birlikte Amerika'ya getirmedin?" dedi ağlayarak.

"Candy..." Terry kulaklarına inanamıyordu. "Üzgünüm, Candy... Bunun senin için en iyisi olduğunu düşündüm... Senin kovulmana izin veremezdim... babamım okula verdiği parasal destek yüzünden benim senin yerine kovulmamam doğru değildi... Üstelik, ailen tarafından reddedilebilirdin. Eğer biraz daha büyük olsaydım, seni de benimle getirirdim ama bu mümkün değildi... Ben de seni çok özledim, Candy... Seni seviyorum."

"Terry."

Candy başını kaldırdı.

"Ben de seni çok seviyorum" dedi yumuşak bir sesle.

***



Stratford topluluğunun aktörleri kahvaltı için otelin restoranında toplanmışlardı. Robert Hathaway, topluluğun yönetmeni onlara katıldı. Susanna'nın yanındaki sandalyenin boş olduğunu fark etti.

"Terry nerede?" diye ona sordu.

"Bilmiyorum" dedi Susanna keyifsizce. "Onu daveti terk ettiğinden beri görmedim."

"Umarım o kızın yanında değildir", diye düşündü Susanna.

"Bu da ne demek oluyor?" diye sordu yönetmen sinirli bir şekilde. "Herkesin burada olması gerekiyordu."

"Terry dün akşam sergilediği başarılı oyunundan sonra yorulmuş olmalı. Endişelenmeyin, eminim trene vaktinde gelecektir", dedi başka bir aktris.

"Umarım" diye cevap verdi yönetmen.

***



Candy ve Terry hastanenin yakınında küçük bir kafede oturuyorlardı. Oraya orası açılır açılmaz hastanenin önünde başladıkları sohbete devam etmek ve kahvaltı yapmak için girmişlerdi. Terry Candy'ye okuldan ayrıldıktan sonra yaptıklarını anlattı ve Candy de ona tıpkı onun yaptığı gibi kendi yolunu bulma kararından ve maceralarından bahsetti. Uzun süre konuştular ama zamanın nasıl geçtiğini fark etmediler.

"Oo, saat 11!" dedi Terry hastanenin büyük saatine bakarak.

"Ne olmuş?" diye sordu Candy.

"Trenim saat 12'de kalkıyor", diye cevap verdi Terry.

"Gerçekten mi?" diye sordu Candy üzüntüyle. Onun yeniden gitme fikrine tahammül edemiyordu.

"Seni gördüğüme çok sevindim, Candy. Söz veriyorum, sana en kısa zamanda yazacağım"

"Gerçekten mi? Bu harika!" dedi Candy neşeyle. "Ama unutma."

Terry ona bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Şimdi gitmeliyim" dedi.

"Ben de seninle tren istasyonuna kadar geleceğim."

"Öyleyse gidelim", dedi Terry.

Hesabı ödedi. Birlikte Terry'nin oteline gidip onun eşyalarını aldılar ve oradan da tren istasyonuna gittiler.

***



Bu sırada tiyatro topluluğu çoktan tren istasyonundaydı.

"Nerede kaldı? Tren birkaç dakika içinde kalkacak" diye düşünüyordu Susanna.

"Daha gelmedi mi?" diye sordu Robert Hathaway sinirle.

"Hayır", diye cevap verdi Susanna.

"Bu ne sorumsuzluk! Eğer treni kaçırırsa, rolünü kaybedecek ve ona hiçbir zaman önemli bir rol vermeyeceğim."

"Geliyor", dedi Susanna sevinçle. Ama yanında önceki gün konuştuğu kızı görünce, kıskançlıktan rengi sarardı.

"Sonunda! Nerelerdeydin? Ne kadar sorumsuz birisin! Sen vaktini kızlarla geçirirken, biz burada seni bekliyorduk" dedi Robert Candy'ye bakarak.

"Bu sizi hiç ilgilendirmez" dedi Terry. "Sizinle birlikte saat 12'de trene binmem gerekiyordu ve ben de vaktinde geldim. Gerisi sizi ilgilendirmez."

Yönetmen bir şey söyleyemedi. Ne de olsa Terry haklıydı.

"Tamam, vagonumuza gidelim."

Terry'nin arkadaşları trene bindi ama Terry Candy ile birlikte platformda kaldı. Bir kaç dakika daha onunla birlikte olmak istiyordu. Candy Terry'nin son sözlerini duyduğu için mutluydu. Susanna'nın önceki gece neden kendisine yalan söylediğini bilmiyordu.

"Belki de O da Elisa gibi bir cadıdır" diye düşündü.

"`Hoşçakal' deme vakti geldi" dedi Candy.

"Evet. Yazık, seni hemşire üniformasının içinde göremedim."

"İstersen, sana bir resmimi yollarım."

Bu sırada Terry'nin trende olmadığını farkeden Susanna geldi.

"Hadi, Terry, tren şimdi kalkacak" dedi Candy'ye bakmadan.

"Tamam, Susanna" diye ona cevap verdi Terry. Sonra Candy'ye döndü:

"Sana gelecek oyunuma gelebilmen için bir davetiye yollayacağım"

"Tamam, "hoşçakal."

"Hoşçakal" dedi Terry ve onu Susanna'nın gözlerinin önünde alnından öptü. Susanna daha da sarardı.

"Geliyorum, Susanna."

Terry trene bindi ama hâlâ kapının önünde duruyordu.

"Hadi, Terry, vagonumuz bu tarafta."

"Sen gidebilirsin, Susanna, ben bir dakika içinde gelirim."

"Nasıl istersen", dedi Susanna sinirli bir şekilde.

Tren hareket etmeye başlamıştı.

"Hoşçakal, Terry! Kendine dikkat et!" diye bağırdı Candy. "Yakında bana yazmayı unutma!"

"Hoşçakal, Çilli Tarzan!"

"Bana `Çilli Tarzan' deme!

Ve tren gözden kayboldu. Candy hastaneye dönmeliydi. Birkaç saat bile olsa Terry'yi görebildiği için çok mutluydu, o kadar mutluydu ki önceki gece izinsiz hastaneden çıktığı için Flanny ve diğer hemşirelerin onu azarlaması bile onu üzmeyecekti.

BİTTİ



*****


Bu benim sonuna kadar yazmayı başarabildiğim ilk hikâye. Umarım bu kısacık öyküyü beğenmişsinizdir. Ne yazık ki orijinal hikâyede olaylar böyle gelişmiyor... Bu hikâye hakkındaki düşüncelerinizi, eleştirilerinizi bana yazabilirsiniz.

SocialTwist Tell-a-Friend