Şeker Kız Candy'nin Kitapları

Şeker Kız Candy'nin Kyoko Mizuki'nin yazdığı öykü halinde üç ciltlik bir devamı olduğunu biliyor muydunuz? Bu öyküler 1978'de, manganın yayımından sonra yayımlanmışlar. Her ne kadar hikâyede fazla bir ilerleme görülmese de, özellikle üçüncü cilt okunmaya değer. Bu üç cilt geçtiğimiz günlerde Japonya'da yeniden yayımlandı, ancak yazar ve çizer arasındaki sorunlar yüzünden resimsiz olarak yeni bir kapla piyasaya çıktılar.


birinci cilt


ikinci cilt


üçüncü cilt


öykülerin yeni kabı


İlk iki ciltte Georges'un hayatı ve Albert' ın babasının onu evlât edinmeden önce yaşadıkları anlatılıyor. Üçüncü ciltte ise Candy ve arkadaşlarının birbirlerine yazdıkları mektupları görüyoruz. Patty'nin öğretmen olduğunu, Archie ve Annie'nin nişanlandığını, Albert'ın iş seyahatinde olduğunu ve Candy'nin Pony'nin evinde kaldığını öğreniyoruz. Bir mektubunda Albert Candy'ye işleri bitince eskisi gibi Pupe'yle (Albert'ın kokarcası) seyahat etmeyi düşündüğünü ve Candy'nin ona katılmasını istediğini yazıyor. Candy de Albert'ın bu teklifini kabul ediyor ama sonrasını bilmiyoruz. Bu üçüncü ciltte en ilginç olan mektuplar Susanna'nın Candy'ye yazdığı mektup ve Candy'nin ona ve Terry' ye yazdığı fakat yollamadığı mektuplar:

Susanna'nın mektubu:

"Sevgili Candy,

Umarım iyisindir. New York' u terketme şeklin beni çok üzdü. Artık Terry'nin kalbinin nerede olduğunu biliyorum. Benim yapmam gereken tek şey onun beni bir gün sevmesini beklemek. Artık hiç yürüyemiyorum, ve bugün Terry'nin benim hayatım ve ruhum olduğunu farkettim. eğer yapmam gereken buysa, her zaman onun yanında bekleyeceğim. Onu o kadar çok seviyorum ki! Her zaman ona bakmak için onun yanında olacağım.

Susanna"




Candy'nin cevabı:

"Sevgili Susanna,

Ben iyiyim, ancak sana itiraf etmeliyim ki beni Chicago Oteli'ni terketmek zorunda bıraktığında senden nefret etmiştim. O anda Terry'yi senin onu sevdiğinden daha çok sevdiğime inanıyordum. Sonra, New York'a gittiğimde başına gelen kazayı, bacağınla birlikte hayalini de kaybettiğini, sonra da ben ve Terry için intihar etmeye kalkıştığını öğrendiğimde, onu bütün kalbinle sevdiğini anladım. Bunun üzerine yapmam gerekenin ne olduğunu anlamış oldum...

Sonra, Terry'nin trupu terkettiğini öğrendiğimde, aslında sizin ikinizin sorunları olduğunu, benim olmadığını anladım.

Bana yolladığın tek mektubu tutuyorum, onu tekrar tekrar okuyorum.

Bazen resmini dergilerde görüyorum, gülümsüyorsun, ve artık doğru kararı aldığımı biliyorum. Terry'ye çok iyi bak, onun büyük bir aktör olduğunu görmek beni mutlu ediyor. O artık gecmişimin bir parçası, ve ben arkama bakmıyorum.

Biliyorum ki bir gün üçümüz bir araya geleceğiz, belki de yaslandığımızda, ve şimdiki halimize güleceğiz.

Terry'ye çok iyi bak.

Candy"




Candy'nin Terry'ye mektubu:

"Sevgili Terry,

Biraz önce Hamlet oyununla ilgili bir makale okudum; çok candan karşılandığını söylüyordu. Bunu okuduğuma gerçekten memnun oldum. Başarın için tebrikler! Hep bu günün geri geleceğine inandım.

Sanki oradaymışım gibi durmayan alkış tufanını duyabiliyordum. Ve seni beyaz kostümünün içinde, güler yüzünle, yapılan cağırışlara cevap verirken görebiliyordum.

Bayan Pony ve Rahibe Maria hayatları boyunca gördükleri en iyi Hamlet'in sen olduğunu söylediler. Gazetede resmini gördüklerinde büyülenmişlerdi, ve ergenlik çağındaki genç kızlar gibi heyecandan çığırışıyorlardı.

Pony'nin evine bir defa geldiğin doğru, öyle değil mi Terry? O sırada ben de evime geri donmek için yoldaydım. Zaman acımasızca akıyor. Küçük bir mola vermiş olsaydım, seni görebilirdim. Pony'nin evi hayal ettiğin gibi miydi? Çok küçüktü, öyle değil mi? Sadece seni, yalnız başına, Pony'nin evinin önünde dururken hayal edebiliyorum. O karlı günde oraya gelmiştin, ben orada olmadığım halde. Halbuki ben seni bulmak için Amerika'ya dönüyordum. Sonra, seni bir gün yeniden görebilme hayaliyle hemşirelik okumaya başladım.

"- Çok arzulayarak yapmak istediğim bir şey var" demiştin bana Saint Paul okulundayken. Döndüğünde hayatımda neler yapmış olduğumu görmeni istedim. Bir gün seni yeniden göreceğime inanıyordum. Gazetenin bir köşesinde bulunan o makaleyi farkettiğimde kalbim mutluluktan havaya uçtu. Terrence Graham... Sonunda Terrence G. Grandchester'daki G'nin Graham anlamına geldiğini keşfetmiştim. G' nin Goril anlamına geldiğini sanıyordum! Ve öğrendim ki annen Eleanor Baker senin adının Graham olmasını istemiş!

İngiltere'yi terketmekle Grandchester adını bırakmış olduğunu öğrendiğimde cok heyecanlandım. Bu konudaki kararlılılığını anlamış oldum. Zaten Broadway'dekilerin amacı yeni ve yetenekli aktörler bulmaktır. Senin yeteneğini hemen farketmişler.

Ne zaman senin hakkındaki haberleri okusam, bunları seninle birlikte yaşadığımı hayal ediyordum. Stratford topluluğuyla Chicago'da tiyatro oyunu sergileyeceğini öğrendiğimde ne kadar sevindiğimi tahmin bile edemezsin. O an henüz benim de Amerika'da bulunduğumu bilmiyordun, ve bence beni birden karşında görmek senin için büyük bir sürpriz olacaktı. Maalesef oyunu sadece davetiye alanlar izleyebiliyordu. Sadece bir hemşire olarak benim de davet edilmem için hiçbir sebep yoktu. Neyse ki tam umudumu kaybedeceğim sırada, tamamen şans eseri, Archie ve Stear benim için bir bilet buldular. Buna rağmen o gün benim günüm değildi. O gün nöbetçi hemşire bendim ve de kimse yerime bakmak istemedi. Ama ne olursa olsun senin oyununu görmeliydim, ve böylece tiyatroya gitmek için gizlice işimi bıraktım. Bildiğin gibi duvara tırmanmakta çok yetenekliyimdir. Ancak işte de bir sorumluluğum vardı. Saint Paul zamanındakinden farklıydı. Gece geç vakitte, hemşirelik okulundaki şefim olan Flanny'den çok kötü azar işittim.

Diğer seyircilerin arasında otururken, Elisa'nin çıkarttığı sorunlar nedeniyle senin oynadığını görememek beni hayal kırıklığına uğrattı. Bununla beraber, seni tiyatronun üst bölümünden görebildim. Muhteşem bir Fransa kralıydın... Oyunun adını "Kral Lear" yerine "Küçük Fransa Kralı" koymaları gerektiğini düşündüm. Berrak ve güçlü sesinin sahneye taşınmasını izledim. Ve senin ışıklandırmaların altındaki nazik davranışını gördüm. Yansıman gözyaşlarımdaydı.

Şöhretin şaşırtıcıydı. O an sana, kalabalık hayranlarının arasında duran sana hayran kaldım. Bütün gücümle "Terryyyy!" diye sesleniyordum, ama işe yaramazca gürültüde kayboluyordu.

Kalabalık izleyiciler tarafından sürüklenirken, seni ve Susanna'yı arabaya binerken gördüm. Tekrar düşündüğümde, bunun gelecek ayrılığımızı önceden bildirdiğini düşünüyorum. Çoğu kez karşılaştık ve sürekli birbirimize yetişemedik, Pony'nin evinde, tiyatroda ve Chicago'daki otelde olduğu gibi. Kaldığın otele geldiğimde, Terry, beni hastanenin önünde beklemekteydin, öyle değil mi? Of, bunu önceden bilebilmeyi öyle çok isterdim ki. Sen oradayken, ben Susanna tarafından geri gönderildim, ve seni görememek benim için öyle büyük bir hayal kırıklığıydı ki, gün ağırana kadar, ruhsuz bir şekilde sokaklarda dolandım. Kendi kendime "Terry, acaba beni çoktan unutmuş musundur?... Hayır, bu mümkün değil" diye mırıldanıyordum.

Stear daha sonradan bana Chicago belediye başkanı tarafından düzenlenen tiyatro oyunun ardından verilen resepsiyona katılacağını söyledi, ve sana da benim Amerika'ya döndüğümü söylemiş. Bunu duyduğuna şaşırmış olmalısın. Yüzündeki şaşkın ifadeyi görmek isterdim, ancak orada değildim ve bunu kaçırdım. Benim de Chicago'da bulunduğumu öğrendiğinde, seninle konuşmaya çalışan diğer davetlileri umursamayıp, hiç vakit kaybetmeden resepsiyonu terk ettiğini duyduğumda mutluluktan havalara uçtum. Of gerçekten, eğer biraz daha şanşımımız olsaydı defalarca o gece birbirimizi görebilirdik. Ama sonuçta, seni uzaktan olsun görebilmek ve iyi olduğunu bilmek bile beni çok mutlu etti.

Hemen ardından, ertesi gün öğlen vakti, bekçiden mesajını aldım. Hemen gara koştum, ancak ben gelirken senin trenin çoktan gitmişti! Böylece, kırlara doğru koştum çünkü hiç olmazsa senin bulunduğunu düşündüğüm treni görmek istiyordum. Ve seni, dışkapılardan birinin önünde ayakta dururken gördüm. Gözlerimiz bir an buluştu, hepsi bu... Ama ben bu şekilde de mutluydum.

Tatlı anılarımız devam ediyor, Terry.

Eğer olacakları bilseydim, sana daha sık yazardım. Senden daha fazla mektup almak isterdim. Ama artık çok geç, öyle değil mi?

Bu kısa buluşmalardan sonra, New York'a geldim. Bu yolculuğun senin ve benim için bir veda yolculuğu olmasını beklemiyordum. Senden Romeo ve Jüliet oyunu için gelen bileti, sade bir tren gidiş biletini aldığımda, seni uzun süre tekrar görebilmeyi bekleyişimin sonunda bu muhteşem hediyelerle ödüllendirildiğini düşündüm. Oh evet! Bütün kalbimle, günleri sayarak, bu günü beklemiştim. Ôzellikle bu oyunla, Romeo ve Jüliet'le ilgili özel bir anımız vardı. Sonunda Romeo'yu oynamana hayran kaldım.

Seni tekrardan New York'ta görebildiğimde, bu hayatımın en mutlu anı olmuştu çünkü o kadar uzun süredir birbirimizi görememiştik ki. Bu duyguyu hâlâ içimde saklıyorum. O anda kaygını, hatta moral bozukluğunu, iyice fark etmiştim. Ama o kadar mutluydum ki fazla büyütmedim. Artık Susanna trajedisinin düşüncelerini ne kadar meşgul ettiğini biliyorum. Sorunların varken seni sakinleştirmek için bir şey yapmamış olmaktan çok pişmanım. Bu yüzden o kadar üzgünüm ki.

Susanna'nın başına gelenden senin sorumlu olmadığını söyleyebilirim, ama doğru olan bir şey varsa o da seni gercekten kanatlarının altına almış olması ve gerçekten senin için kendini feda etmiş olması.

Susanna'nın sana karşı olan derin hislerini fark ettiğimde sana hoşçakal demeye karar verdim, Terry. Senin kederli olmana daha fazla dayanamıyordum. Ama en önemlisi, Susanna yalnız ve umutsuzken böyle devam edemezdik. Sana veda ettiğimde, beni kollarının arasında tutarken kulağıma: "Mutlu ol, yoksa seni affetmem" dedin.

Teşekkürler, Terry, şu an o kadar mutluyum ki. Hep bana iyi bakan arkadaşlarımı kaybettim. Ama paylastığımız tatlı anıları hâlâ kalbimde saklıyorum. Yaslandığım göğüsünün sıcaklığını asla unutmayacağım.

Diğer yandan, ayrıldığımızdan beri, Terry, sen hiç mutlu olmadın. Öyle kederliydin ki kendini bir türlü tamamen tiyatroya veremedin, bu yüzden truptan ayrıldın. Ne büyük bir hata, Terry. Ama daha da önemlisi, sadece kendi acımı düşünerek aptallık ettim, ne kadar bencildim. Sanırım bir kış günü beni seni bulduğum o seyyar tiyatroya götüren ilahi bir işaretti. Sendeleyip fırdönerek oynuyordun. Nerdeyse sahneye, senin önüne, atlayacak ve göğüsüne yumruklar atıp "Kendine gel!" diye bağıracaktım. Bunu senin için yapmak istiyordum. Terry, o anda aklımdan geçeni duyabilir miydin? Oyunun ortasında sanki tutkuluydun. Bambaşka biriydin, coşkuyla oynuyordun. Gözyaşlarımı tutamadım. Kendi kendime "Bu sensin, benim tanıdığım asıl Terry'sin" diye mırıldandım. Annenin aynı anda topluluğun arasında bulunduğunu biliyor muydun? Daha sonra, Eleanor Baker, annen, beni gizlice çağırdı. Bana seni gizlice takip etmek için çekimi iptal ettiğini söyledi. Öyle iyi kalpliydi ki bana geçen gün Hamlet için davetiye gönderdi. Ona geri gönderdim. Henüz seni Broadway'de izleyecek cesaretim yok.

Terry, Pony'nin evine geri döndüm ve burada hemşire olarak çalışıyorum. Ayrıldığımızdan beri birçok sey oldu. Stear, hani şu komik bulduğun çocuk, gönüllü olarak Fransa'da hava ordusuna katıldı ve savaşta öldü. Peşpeşe arkadaşlarımı kaybetmiş olduğum için öyle üzgünüm ki. Bu "On Küçük Zenci" şarkısına benziyor. Yalnızca Albert hâlâ benimle. Bil bakalım, Terry! Beni evlat edinen William Amca oymuş. Bizi gerçekten kandırdı! İyi bir aktör olamaz mıydı sence de?

Aman Tanrı'm! Doldurduğum bu kadar sayfayı görmek beni çok şaşırttı. Bu mektubu sana göndermeyeceğim halde neden bu kadar yazdığımı merak ediyorum. Senin hakkındaki Hamlet makalesi yüzünden olmalı. Neredeyse tan vakti oldu. Dağlarda yankılanan kilise çanlarını duyabiliyorum.

Terry, lütfen Susanna'ya iyi bak. Seyyar trupu bırakıp Broadway'e geri geldiğinde onunla yapılan röportajı okudum. "Bayan Susanna, Terry'nin sizi terk etmiş olmasından ve yok olmasından korkuyor muydunuz?". "Hayır, bunu asla yapmadım. Ne yaparsa yapsın, ona güveniyorum." Bu makaleyi okuduğumda gözyaşları yanaklarımdan süzüldü. Susanna çok iyi bir kişi, senin gibi, Terry. O anda, ne kadar acı verici olursa olsun, benim yerime Susanna'yı seçtin. Hâlâ seni olduğun gibi beğeniyorum. Terry, Broadway buradan o kadar uzak ki, ama umarım her zaman Amerika'nın köyünden sana candan bağlı bir izleyicin olarak kalacağımı hatırlarsın. Lütfen, her zaman bil ki her sahnede oluşunda senin arkanda olacağım.

Bayan Çilli Tarzan

Not: Seni öyle çok sevdim ki..."


Not: Bu sayfadaki bilgiler ve resimler Sophie'nin sayfasından alınmıştır.


Mektupları tercüme ettiğin için teşekkürler Çağıl!

SocialTwist Tell-a-Friend